Göbeklitepe, Mısır Piramitlerinden yaklaşık 7000, Britanya’daki Stonehenge’ten yaklaşık 6000 yıl önce, tarih kitaplarında tarım toplumlarından önce yalnızca avcı ve toplayıcı olarak bilinen Yeni Taş Devri insanlarının aslında düşünülenin aksine çok daha gelişmiş bir medeniyete sahip olduklarını gösteren ilk tapınma alanı-hatta bir tapınaklar kompleksi!
GÖBEKLİTEPE KAZISI
Neolitik döneme ait bir yerleşim birimi olan Göbeklitepe, Şanlıurfa’nın 18 kilometre kuzeydoğusundaki Örencik köyü yakınlarında bulunuyor.
Göbeklitepe höyüğü tarih kitaplarında anlatılan “göçebe toplulukların, tarımı öğrenerek yerleşik yaşama geçtiği” tezinin aksine, Neolitik dönemle ilgili yerleşik tarih yazımını altüst etmiştir. 1995 yılında Alman Arkeoloji Enstitüsünden H. Hauptmann başkanlığında başlatılan ve günümüzde de Alman Arkeolog Dr. Klaus Schmidt başkanlığında devam eden kazılarda bulunan bulguların önemini, Stanford Üniversitesi’nden Prof. Ian Hodder şu sözlerle anlatıyor: “Göbeklitepe her şeyi değiştirdi.”
Göbeklitepe, Mısır Piramitlerinden yaklaşık 7000, Britanya’daki Stonehenge’ten yaklaşık 6000 yıl önce, tarih kitaplarında tarım toplumlarından önce yalnızca avcı ve toplayıcı olarak bilinen Yeni Taş Devri insanlarının aslında düşünülenin aksine çok daha gelişmiş bir medeniyete sahip olduklarını gösteren ilk tapınma alanı-hatta bir tapınaklar kompleksi!
Halihazırda dört ayrı dairesel tapınağın açıldığı ve bu rakamın yapılan yeraltı analizleriyle de yirmiye çıkacağını düşünecek olursak, en üst katmanları M.Ö. 10000 yılı civarındayken, tepenin alt kısımlarında yer alan ve halen kazılmamış olan diğer tapınakların da açılmasıyla belki de M.Ö. 12000’lere bizi taşıyabilecek bir tarih hazinesi.
Kazıda şimdiye kadar çıkarılan buluntularda avcı-toplayıcı atalarımızın yalnızca yaşamda kalma savaşı vermedikleri, tersine 50 tonluk taş blokları üst üste yerleştiren gelişmiş bir mühendislik bilgisine sahip oldukları ortaya çıkıyor. Burada yaşayan kalabalık grupları, çevreden toplanan yiyecekler ve av hayvanlarıyla beslemek neredeyse olanaksızdı. Böyle olunca da, ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, burada yaşayan topluluklar tarım ve hayvancılığa yöneldi. Bölgede yapılan araştırmalar, önemli bir kültür bitkisi olan ve yüzlerce genetik varyasyonu bulunan buğdayın atasının, ilk olarak Göbeklitepe’nin eteklerinde yetiştiğini ortaya çıkardı.
Yaklaşık 12000 ile 14000 yıl önce bu bölgede yaşamış olan atalarımız, günlük gereksinimlerini gidermenin yanı sıra doğayı anlamaya çalışmışlar, doğaüstü güçlerin ya da tanrıların varlığına inanmışlar, dinsel törenler için düzenli aralıklarla bir araya gelmişlerdir. Bu dinsel törenlerde hep birlikte inançlarını simgeleyen hayvan ve insan kabartmalarıyla süslü tapınaklar, dev boyutlu dikili taşlar yapmışlar. Kazıyı yürüten arkeologlar bu verilere dayanarak yerleşik yaşama geçişte ekonomik ya da ekolojik nedenlerin değil bu kalabalık ve uzun süreli dinsel törenlerin rol oynamış olabileceğini düşünüyorlar.
Bu da sanıldığı gibi uygarlığın Filistin ya da Aşağı Mezopotamya’da değil Anadolu’da doğduğunu gösteriyor.
Hz. İbrahim’in yaşadığı ve İbrahimi dinlerin ortaya çıktığı bir coğrafyada bulunan Göbeklitepe höyüğü, belirli zamanlarda bir araya gelinerek dinsel törenlerin gerçekleştirildiği kutsal bir merkez işlevi görmekteydi. Höyüğün en önemli buluntusu tabiî ki törenlerin yapıldığı tapınaklardır. Duvarlarının kalınlığı 1.4 metre olan 12 metre boyundaki tapınağın içinde, üst üste yerleştirilmiş ve üzerinde çeşitli kabartmaların bulunduğu ve insan formunu temsil eden iki büyük taş bloktan oluşan sütunlar bulunuyor.
Göbeklitepe’deki bulunan yapıların, bizlere çömlek yapımı, metallerin kullanımı, yazı ya da tekerleğin keşfi; hatta Neolitik devrim olarak bilinen tarım ve hayvancılığın başlamasının öncesinde, gelişmiş bir toplumsal yapının varolduğunu gösteriyor. Hatta kimi arkeologlara göreyse “Neolitik Devrim” Göbeklitepe ve çevresinde başlamıştır. Dolayısıyla da Taş Devrinin tipik temsil biçimi olan hayvanların avlanmasını gösteren duvar resimlerini andıran bir temsilin Göbeklitepe’de bulunmaması ve buğday ve çeşitli tahılların en erken örneklerinin de bu bölgede bulunması bu tezi desteklemektedir. Ayrıca, bu derecede bir tapınaklar kompleksinin yapımında toplumsal rolleri belirlenmiş organize bir çalışma kültürü yanında, bu tapınakların da kullanımı sırasında toplumsal örgütlenme modelini sağlayan dini liderlerin önderliğinde çeşitli ayinlerin gerçekleştirildiği de anlaşılıyor.
Göbeklitepe’ye 25 km uzaklıkta olan, ancak daha geç bir döneme ait olup bugün Atatürk Barajı’nın suları altında kalan Nevali Çori yerleşmesiyle Göbeklitepe arasındaki benzerlikler de bu toplumsal yapının aslında geniş bir coğrafyaya yayıldığını göstermekte. Her iki kazı alanında da bulunan “T” şekilli kabartmalı sütunlar, tapınak tabanlarının yapısı ve çeşitli hayvan ve insan figürlü kabartmalar bize o dönemde yaşayan toplulukların aslında ortak bir toplumsal ve kültürel yapıyı paylaştıklarını göstermekte.
Şu anda kazı başkanlığını yürütmekte olan Klaus Schmidt’in deyimiyle, Göbeklitepe bugün dünyada bilinen en eski dinsel mekandır. Yaklaşık 150-200 kilometre uzaklıktan ziyaretçilerin geldiği bir hac merkezidir. Hatta Schmidt’in tahminlerine göre, daha sonra Sümer inanç sistematiğinde anılan Annuna tanrılarının yaşadığı Ekur adlı kutsal dağın, Göbeklitepe olması olasılığı yüksektir. Dolayısıyla, insanlar yerleşik hayata geçtikleri süreçte Çatalhöyük ve Jericho gibi şehirlerden önce tapınaklar yapmışlar; çevrelerindeki, belki de evcilleştirdikleri hayvanları, dinsel semboller olarak kabartmalarla yansıtmışlardır.
Sonuç olarak, Göbeklitepe bilinen şekliyle dünyada dinlerin doğumuna tanıklık etmiş bir mekan; dünyanın en eski tapınağıdır.